steven spielberg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
steven spielberg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

FOX Kanalı 2010 - 2011 Sezonu Yeni Dizileri Ön Tanıtımı


Terra Nova Hakkında
Terra Nova : Jurassic Park'ın ve daha bir çok ödüllü filmin yapımcısı olan Steven Spielberg uzun bir aradan sonra yine Dinazorlar ile ilgili bir yapımla karşımızda. Terra Nova'nın yapımcı koltuğunda Steven Spielberg var. Terra Nova Konusu Yıl 2150'dir ve dünya artan nufus, kirlenen çevre, kıt kaynaklar yüzünden kendi sonuna doğru sürüklenmektedir. Bu sonu durdurmanın yolunu geçmişte arama karar veren bir grup bilim adamı yanlışlıkla bir aileyi 85 milyon yıl geçmişe yani dinazorlar çağına gönderir. Dinazorlar çağında bir ailenin başından geçenleri konu alıyor.

Lonestar Hakkında
Lonestar : Robert / Bob Allen sıradan biriymiş gibi gözüksede onu diğer insanlardan ayıran kimsenin haberi olmadığı birşey vardır. O Texas'ın iki farklı bölgesinde iki farklı yaşam sürdürmektedir. Birisi ile evli diğeri ile ise sevgili olan Robert/Bob Allen hayatı yalanlar üstüne kuurludur. Üstelik bu pişmanlık duyduğu yalan dolu hayatına birde dolandırıclık suçunu eklemiştir. 

Mixed Signals Hakkında
Mixed Signals : İsrail televizyonunun en yüksek reytinge sahip komedisi Ramzor {Traffic Light}'un uyarlaması. Karşı cinsle olan ilişkilerinde farklı evrelerde olan 30'larındaki üç çocukluk arkadaşı erkeği ele alıyor. Beylerin biri evli ve çocuklu, biri kızarkadaşı ile yaşıyor ve üçüncüsü ise müzmin bekar. 
Raising Hope Hakkında
Raising Hope : 20 Yaşlarında olan Jimmy sevgilisinin arana bir suçlu olduğunu ve polise yalandıktan sonra kendi çocuğunu doğurduğunu öğrenir. Çocuğunu büyütmek üzere geri dönen Jimmy'nin traji komik hikayesini konu alıyor. 
Ride-Along Hakkında
Ride-Along : Jennifer Beals ile Jason Clarke başrolü birlikte paylaştıkları dizinin konusu Chicago bölgesinde suçla mücadele eden polislerin mücadelesini konu alıyor. 
Running Wilde Hakkında
Running Wilde : Başrollerinde Will Arnett ve Keri Russell'ı izleyeceğimiz dizinin konusu Beverly Hills'in sayılı zenginlerinden olan bir adam kendisinin ukala tavırlarına dayanamayan mütevazi bir kadına aşık olmasını konu alıyor. 

Inception filminin İyi Eleştiriler Alan Yıldızı Leonardo Di Caprio'nun Biyografisi


Asıl adıyla "Leonardo Wilhelm DiCaprio", 11 Kasım 1974'te Kaliforniya'da dünyaya gelir. Babası George DiCaprio, bir çizgi-roman satıcısı, annesi Irmalin DiCaprio avukattır. Leonardo henüz bir yaşındayken annesi ile babası ayrılmak durumunda kaldılar. Annesi, oğlunun adını ünlü ressam Da Vinci'den etkilenerek koymuştur. DiCaprio çevreci yönüyle de tanınır. Küresel ısınmaya dikkat çekmek ve insanları aydınlatmak amacıyla Amerika'da eski başbakan Bush'a karşı mitingler düzenlemişti. "Dünyayı nasıl iyi bir yer haline getirebiliriz"in üzerinde kafa yoran insanlardan... Ayrıca Haiti Depremi için telefonla yardım toplama kampanyasına -George Clooney düzenlemişti- katılarak sosyal meselelere duyarlı olduğunu da kanıtlamıştı.


Gelelim kariyerine... 1990 yılında The Outsiders adlı dizide "Kid Fighting Scott" adlı karakteri canlandırarak kariyerine başladı. Burada Scott'ı bir bölüm canlandırdı. Sonrasında "The New Lassie" adlı dizide gene bir bölüm rol alarak "Young Boy" (Delikanlı) bir karakteri canlandırdı. "The New Lassie"den sonra 5 bölüm rol alacağı "Santa Barbara" dizisinde "Genç Mason" karakterini canlandırdı. Televizyondaki kariyerine bir bölüm rol alarak "Roseanne", 12 bölüm rol alarak "Parenthod" ile devam etti.

Sinemaya girişi ise 1991 yapımı "Critters 3" adlı filmle oldu. Bu filmde "Josh" karakterini canlandıran DiCaprio, yavaş yavaş tanınmaya başlıyordu. '92'de sinema kariyerine devam etti ve "Poison Ivy" adlı filmi çekti. Onun tanınmasını sağlayan en önemli projelerden birisi tv dizisi "Growning Pains" oldu. Burada "Luke Brover" adlı karakteri 23 bölüm canlandırdı.
Onun sinema çevrelerince tanınmasını sağlayan filmse Robert De Niro ve Ellen Barkin ustalarla rol aldığı "This Boy Life" (Bu Çocuğun Hayatı) oldu. Bu filmden sonra kariyerine sıkı bir filmle devam etti: "What's Eating Gilbert Grape". Bu filmde Johnny Depp'in yanında hiç ezilmeden, hatta yer yer ondan rol çalarak başarılı bir şekilde Arnie Grape karakterini canlandırdı. Özürlü bir genci kendi deyimiyle çok rahat bir biçimde kotaran DiCaprio henüz 18 yaşındayken Akademi Ödülleri'ne aday gösterildi ve çıkışı devam etmeye başladı. "National Board of Rewiev" adlı kurumdan bu rolüyle "en iyi yardımcı oyuncu" ödülünü aldı. Aynı yıl çektiği "This Boy Life" ve "What's Eating Gilberg Grape" filmleriyle "L.A. Film Critics" kurumundan "Yeni Jenerasyon" ödülünü aldı.
Bu başarılı iki performanstan sonra kariyerine '94'te çektiği "The Foot Shooting Party" ve '95'te çektiği "Les cent et une nuits de Simon Cinema" adlı filmlerle devam etti. Aynı yıl ('95) kariyerinin üç önemli performansına imza attı. İlki Sam Raimi'nin çektiği ve başrollerinde Sharron Stone, Gene Hackman ve Russel Crowe'un olduğu bir western filmi olan "The Quick and the Dead" (Hızlı ve Ölü) filminde rol aldı. "The Basketball Diaries" adlı filmde Jim Carroll adlı hayatı mahvolan eroinman bir karakteri canlandırsa da bebek yüzü nedeniyle pek iyi eleştiriler alamadı. '95'i "Total Eclipse" adlı filmle kapadı aktör. Filmde şair "Arthur Rimbaud"u başarılı bir şekilde canlandıran aktör, iyi eleştiriler toplamaya devam etti.
'96'ya sıkı bir şekilde başladı aktör. Bir W.Shakespeare uyarlaması olan "Romeo+Juliet" adlı filmde Romeo'yu canlandırarak olumlu eleştirilerine yenilerini ekledi. Filmin yönetmeni Baz Luhrmann'dı ve bu rol ona "Berlin Film Festivali"nde "Silver Berlin Bear" adlı ödülü getirdi. Aynı yıl başrollerinde De Niro ve Meryl Streep'in olduğu "Marvin's Room" (Marvin'in Odası) adlı filmde asi çocuk Hank rolünü kotardı. De Niro ile ikinci filmiydi bu.


'97 yılına bomba bir filmle başladı. Tüm dünyada (Avatar'a kadar) en çok izlenen ve Akademi'den 11 Oscar'ı ve sayısız festivalden sayısız ödülü kapan 90'ların en pahalı filmi olan Titanic adlı filmde rol aldı. Bu filmle beraber artık Hollywood'un A sınıfı oyuncuları arasındaydı. Başarılı bir performans sergileyen aktör, bu filmden sonra kadınların da gözdesi oluvermişti. İlgiden sıkıldığını defalarca kez söylemişti röportajlarında o zamanlar. Bu filmle Altın Küre'ye aday gösterilmişti. Ayrıca MTV Film Ödülleri 'nden "en iyi erkek oyuncu" ödülünü almıştı.
'98 yılına kötü bir filmle devam etti. "The Man in of the Iron Mask" adlı filmde Jeremy Irons, John Malkovich, Gerard Depardieu gibi ustalarla çalıştı. Fakat ne yazık ki Titanic'in başarısını devam ettiremedi ve başarısız bir performans sergileyerek "Razzie"ye aday oldu. '98'in ikinci yarısına bir Woody Allen filmi olan "Celebrity" ile devam etti. Film, Allen'ın zayıf işlerinden birisi olarak görülmüştü. Bu filmden sonra dinlenmeye çekilen aktör, 2000 yılına kadar film çekmedi. Milenyuma başarısız bir filmle başladı. Danny Boyle'un (Akademi fatihi "Slumdog Millionare" adlı filmin yönetmeni) "The Beach" adlı filminde rol aldı ama gene de ortaya iyi bir performans koyamadı. Hem Boyle "Trainspotting"in başarısını devam ettiremeyerek bolca eleştirilmişti, hem de DiCaprio kariyerinin ikinci "Razzie" adaylığına kavuşmuştu (Razzie: Yılın en kötü işlerine verilen ödül). Bunca başarısızlıktan sonra herkes yakışıklı ve bebek yüzlü olduğu için buralara kadar gelebildiğini ama bundan sonra çuvallamaya başladığını düşünmeye başladı.

Bu filmlerden sonra "Don's Plum" adlı filmle kariyerine devam etti. 2002 yılında Martin Scorsese ile tanışıp iyi bir şekilde anlaşan aktör, onun iyi işlerinden birisi olan "Gangs of New York" filminde Amsterdam'ı canlandırdı. Bu rol için "American Psycho" filmini reddettiğini belirtelim. Film on dalda Akademi ödülüne aday gösterildi. Filmdeki başarısından sonra bir diğer büyük yönetmen Steven Spielberg ve büyük aktör Tom Hanks ile "Catch Me If You Can" adlı filmde çalışma fırsatını yakaladı. 2002 yılı onun kariyerini kurtardığı bir yıldı. Spielberg'in filmi beklentileri karşılamayıp olumsuz eleştirilere kurban gitse de DiCaprio bu eleştirilerden iyi performansı sayesinde kurtulmayı başarmıştı. Hatta Altın Küre'ye tekrar aday gösterilmişti.

2004 yılında bir Martin Scorsese filmi olan "The Aviator"da rol aldı. Scorsese onu "Robert De Niro klasmanında bir aktör" olarak niteleyerek daha uzun yıllar onunla çalışacağının belirtisini göstermişti. Film gişede umduğunu bulamadı. Eleştirmenlerce olumsuz anlamda eleştirildi ve Scorsese'nin pahalı prodüksiyonları bırakmasına sebep oldu. Akademi'den de umduğunu bulamamıştı Scorsese. Fakat DiCaprio kariyerinin en sağlam performanslarından birisini bu filmde ortaya koydu. Oscar'a, Bafta'ya ve Altın Küre'ye aday gösterildi. Altın Küre ödülünü almayı başardı.
Scorsese sayesinde adeta yeniden dirilen aktör artık rol aldığı başarısız filmlerden ders almış olacak ki kariyerini iyi performanslarla devam ettirmeye başladı. 2004'ten sonra bir süre projelerde rol almadı. Bu arada yapımcılığa merak saldı ve Sean Penn'in iyi bir performans sergilediği "The Assassination of Richard Nixon"'ın yapımcılığını üstlendi. Ardından "The Aviator", "Gardener of Eden", "The 11th Hour", "Greensburg" ve "Orphan"ın yapımcılıklarını üstlendi. Kazandığı paralar sayesinde kendisine bir yapım şirketi kuran DiCaprio, yapımcılığa devam etmeye kararlı gözüküyor. Halihazırda yapımcılığı üstleneceği 5 projesi mevcut.
2006 yılında gene bir Scorsese filmi olan "The Departed"ta Jack Nicholson, Matt Damon, Martin Sheen, Mark Wahlber , Vera Farmiga gibi başarılı oyuncularla kamera karşısına geçmiş ve gene sağlam bir performans sergilemiştir. Film aday olduğu dallardan Scorsese'ye ilk Oscar'ını kazandırmıştır. Aynı yıl Edward Zwick'ın yönettiği "Blood Diamond" adlı filmde rol almıştır. İki filmle de Oscar ve Altın Küre'ye aday gösterilse de ödülleri alamamıştır.
2008'de başarısız bir film olan "Body of Lies"da Ridley Scott ve Russel Crowe'la çalıştı. Crowe'la ikinci filmiydi bu. Aynı yıl başarılı yönetmen Sam Mendes'in kimilerince iyi, kimilerince kötü karşılanan filmi "Revolutionary Road" adlı filminde Kate Winslet'la on yıl aradan sonra tekrar rol aldı. Kate Winslet'ın muhteşem performansı karşısında DiCaprio da yeteneğini sergiliyordu. Fakat ne yazıkki Kate'in gölgesinde kaldı ve iyi performansı görülemedi. Belki de eleştirmenlerin dikkatlerini çekememesinin nedeni bebek yüzüydü. Zira filmin bazı yerlerinde bebek yüzü nedeniyle bazı duyguları seyirciye geçiremiyordu. Fakat genel olarak bakıldığında kariyerinin en iyi performanslarından bir tanesini sergilediği bir gerçek.
2009 yılında iki büyük film teklif edildi ona: Birisi gene Scorsese filmi olan "Shutter Island", diğeri Michael Mann filmi olan "Public Enemies". Bunlardan birisini tercih etmek durumunda kalan DiCaprio, Shutter Island'ı, yani dostu Marty Scorsese'yi seçti. Public Enemies'taki John Dillinger rolü de Johnny Depp'e gitti. Bence iyi bir seçim yaptı. Zira "Shutter Island" sayesinde kariyerinin en iyi performanslarından birisine imza attı.
2010 yılında Shutter Island'la hem gişeden hem de eleştirmenlerden övgüleri toplayan DiCaprio, Christopher Nolan'ın "Inception" adlı filminde rol aldı. Bu filmde Joseph Gordon Levitt, Ellen Page, Tom Hardy, Dileep Rao gibi genç ama başarılı, Marion Cotillard, Cillian Murphy, Ken Watanabe, Michael Caine, Tom Berenger gibi usta oyuncularla çalışma fırsatını yakaladı. Film şu sıralar vizyonda ve DiCaprio'nun iyi eleştiriler aldığını belirtelim.



Imdb'den de görüleceği üzere DiCaprio'nun yapımcılığını üstleneceği (bazılarında rol alacağı) 22 film mevcut. Kuşağının en iyi aktörlerinden olduğunu düşündüğüm aktörü 2012 yılında Clint Eastwood'un "Hoover" projesinde izleyeceğiz. Şimdiye kadar 3 Akademi Adaylığı, 1 Altın Küre ödülü dahil 20 ödülü olan aktörün Oscar'a çok yakında kavuşabileceğini düşünüyorum. İnişli çıkışlı kariyeri Scorsese ile tanışmasından sonra yükselişe geçti ve her bir projesinde çok iyi performanslar ortaya koydu. Şimdilik Scorsese ile işbirlikleri bitti ama ilerleyen yıllarda tekrar bir araya gelebilirler. Aslında bu durum hem Scorsese için, hem de DiCaprio için yerinde bir karar. Yer aldığı başarılı filmlerle yeteneğini, bankasındaki paranın bazı kısımlarını çevre, küresel ısınmaya dikkat çekmek için harcamasıyla insanlığını konuşturan aktörü daha iyi projelerde görmek ve Spielberg gibi yapımcılığının oyunculuğunun önüne geçmemesi dileyiğle...